İyot kokar bu şehrin teni
Eşkali unutulmuş bir duvar yazısından
Daha kalabalık değil mi sanki?
Kaldırımı öpen izmaritin bedeni.
Hapsolmuş dil yaralarından hüküm giymiş
Dudakların hatırı kalır,
Giderken...
Gerdanını siyaha boyayan
Beyaz kahve bardaklarında...Arnavut kaldırımına atılan, metal bir sandalyede
Acı pahasına sattım
Kalan takvim yapraklarımı
Bir rağbet ki sorma!
Yok pahasına satılan dibe vurmaların yanında
Adın pek bir yakıştı
Günleri, kırılmasın diye sardığım
Bir parça gazete parçasına...
Hiç öyle bakma bana!
Sen benim yerime de severken hayatı
Utanmadım,
Üç beş kuruşa pamuk şeker aldım
Çocukluğuma...
Elimde ne kaldıysa ıhlamur çayına harcadım.
Genzimde sonbahar,
Selam verdim her sabah
Misafiri eksik olmayan denize...
Nasılsın diyemeden,
Bir parça simit uğruna boğulurken gemiler
Martıların kahkahalarında
Maviye battı diye
Gözlerim terli baktım, göğsünde yüzen yelkenlilere...
Rızası alınmamış bir kelebeğe
Şiir yazdım akşamları
İki lafın belini kırmak için
Balkonuma kamp kurup seslendim
Gelip de geçene...Bir şairin kırmızı boyalı, soluk duvar yazısıyla
Dertleşip gece yarısı
Dudaklarımın arasında, dil yaralarıma af çıkardım
Yalnızlıktan ölüp gitsin diye
İzmaritin bedeniyle sevişen kahve bardakları...Sen, benim yerime de sev hayatı
Ben, sensiz de severim sevdayı...
YOU ARE READING
Kara Kalem
Poetryİçimdeki paslı parmaklıklardan firar etti bugün kelimeler. Kirli havayla bayram etti körpe ciğerleri, mavi göğe yenik düştü düşleri. Bereli parmaklarıyla, kırık kalemleri vardı bir tek. Yazdıkları asla silinmedi. Sonra kara kalemini çıkarttı içimdek...