Bilir misin?
Dokuz taş oynamayı hiç öğrenemedim ben.Bizim mahalle,
Köşedeki bakkalın paslı tellerinin alından başlar
Otobüs durağının gıcırdayan oturaklarına kadar inerdi.
Hayallerim gökyüzü, adımlarım bayır yukarıyken;
Öfkeli simaların, nefessiz ciğerlerin
Komplosu muydu bilmem
Sevilirdi gidişler
Adımlar hep bayır aşağı...Devirirdi; siyah, kırmızı ve beyaz pabuçlar
Tek tek dizdiğim irili ufaklı, dokuz parçalı neşemi.
Zaten ben,
Çocukken ne saklambaçta yenebildim kimseyi
Ne de dizlerim betonu öptüğünde söylenebildim
Naif miydim bilmem
Sektirdiğim taşlar kadar bile yüzemezdim,
Söyledikleri sözlerin deryasında.
Batık bir gemiydim ben;
Güvertesinde kimseye yer olmayan,
Bayrağı rüzgarı kucaklamayan.Yeni yetme bir yetişkinken
Yalamıştım mürekkebin tenini
Puslu gelecek rengi gömleğim,
Sorumluluk cilalı pabuçlarımla
Yürümüştüm bayır aşağı.
Saçlarımdan yakalayamamıştı belki anılarım
Ama ensemden süzülmüştü bir damla;
Çocukluğumun ruhuna.Bilir misin?
Dokuz taş oynamayı öğrenememiş bir çocuğum ben.
YOU ARE READING
Kara Kalem
Poetryİçimdeki paslı parmaklıklardan firar etti bugün kelimeler. Kirli havayla bayram etti körpe ciğerleri, mavi göğe yenik düştü düşleri. Bereli parmaklarıyla, kırık kalemleri vardı bir tek. Yazdıkları asla silinmedi. Sonra kara kalemini çıkarttı içimdek...