Gözümün önünde tiksintiden bir kale;
İnsan etinden.
Göz alabildiğine çürümüşlük akıyor,
Boyası kusursuz duvarlarından.
Sesi çok, elleri cömert bir rüya;
İnsanlık karası yazıları kapamak için çırpınan,
Beyaz gülüşlü, gözleri kırmızı suratlar.Kör ol, sağır ol bana!
Ben, başına gelmediği için şükrettiğin,
Ben, seni teğet geçtiği için umursamadığın dünya!
'Ne gelirse geldi başınalardan, bana nelerden'
Ördüğün duvarların ardında,
Acı çeken, yardım dilenen dudakların;
Sözsüz kelimeleriyim.Mutluluk kozasında çürümüş bir kelebek,
Çitli bahçende tümsek yapan bir cesedim!
Beyaz hayalet dallarımdan kopardığın her hayatın bekçisi,
Görmezden geldiğin her yaranın akmayan kanıyım ben.Acıdan zırhı, tebessümden kırık kılıcı olan cılız bir çocuğun sesiyim.
Tende açmış mor çiçeklerin isyankar yeşili,
Üstüme örtülen boyanın hapsetti, 'dayan' diyen dudakların nefesiyim.
Ben, korkunun parmak izlerini taşıyan,
Dayanakları yıkılan bir bedenin titrek ayaklarıyım.
Kanatları kırık, parmakları avuçlarına kilitli tırnakların,
Kızıl hilallerinin ressamı!
Yaşanmamış günlerin gri gökyüzünde,
'Açar mı?' diye gebe kaldığı bakışların, yağmurlu fırtınası...Duy!
Gör!
Uzat elini!
Minik, cılız, büyük, zarif bir bedenin misafiriyim dünyada.
Sevilmeye aç, mutluluğa muhtaç!
Ben de senin gibiyim.
Daha kötüsünü hiç hak etmedim.Ben, beyazlara sarıp uğurladığın bedenin,
Siyah hikayesinin isyankar sesiyim!
YOU ARE READING
Kara Kalem
Poetryİçimdeki paslı parmaklıklardan firar etti bugün kelimeler. Kirli havayla bayram etti körpe ciğerleri, mavi göğe yenik düştü düşleri. Bereli parmaklarıyla, kırık kalemleri vardı bir tek. Yazdıkları asla silinmedi. Sonra kara kalemini çıkarttı içimdek...